25 Aralık 2008 Perşembe

Avlumuz

Olgun armutların mevsimi gelince her sabah toprak zeminine düştüğü, kadife çiçeklerinin açtığı, biz büyüdükçe daha küçük algıladığımız bir avlusu vardı köydeki evimizin. Güneşli günlerde çalı süpürgesiyle süpürürken öğütler alırdık nasıl toz kaldırmadan süpürüleceği hakkında. Her bir köşesi santim santim zihnimizdeydi,
kuru dal parçasıyla çizgiler çizer, çizik taş oynardık. Mısır püskülü, erik dalı,kabak çiçeği gibi organik oyuncaklarımızı günün geç saatlerinde ertesi gün erkenden kavuşmak üzere vedalaşarak avluya parkederdik. Yağmur yağınca kara lastikleri içeri alır, camdan damlaların toprakla dansını izlerdik. Armut ağacının köklerinin bir kısmı yüzeydeydi ve biz avucumuzun içi gibi bilirdik yerdeki duruşlarını. Kestane yapraklarını yere dizer büyülenmişçesine saatlerin geçtiğini bilmeden oynardık. Koca cüsseli ağaç sanki gözkulak olurdu bize. Öyle sevecen ve güven vericiydi ki çay bahçesindeki annemizi ara ara hatırlardık. Duvarın altındaki salkım söğüt yağışlı karadeniz ikliminde avludaki şölene katılmak için sabırsızlanırcasına hızla büyürdü. Dedem tahta bir sedir yapmıştı bir ara önüne. Harika gün batımlarında oturduğumuzu hatırlıyorum. Kar altında sedir, salkım söğüt ve arkada duran yıllanmış serender dile gelecek gibiydi. Kenarda dedemin sepet ördüğü özel dalları yumuşatan özel bir havuz, havuzun ortasında tıpasını açınca coşkuyla akan bir su borusu vardı. Bir zamanlar şimdi torun torbaya karışan olgun gelinler nasıl kaldırdıklarını büyüyünceye kadar anlamadığım gügümlerle su taşırlardı o çeşmeden. Bu sayede sabahları günaydın, akşamları iyi geceler dilenirdi akrabalara. Bazen bayramlıklarla uçarcasına, bazen çay muşambalarıyla konarcasına geçerdik içinden. Yaz sonu ayrılık vakti gelince armudun dibinde durur döner son bir fotoğraf daha çekerdik zihnimizin albümüne...

1 yorum:

LOYA dedi ki...

avlumuz.... Ya da bizim avlamız.Selam olsun o avlada geçirdiğimiz her saniyeye.selam olsun o armut ağacına,salkım söğüte ve kadife çiçeklerine...