21 Ekim 2008 Salı

Çocuktuk....

Hayatımız güzel mucizelerle doluydu, çocuktuk...Akşamlarıı yorgun eve dönerken tasasızdık, çocuktuk...Aynı çatı altındaydık sevdiklerimizle, çocuktuk...Yarınlar ümit vaadeden açılmamış parlak jelatinli bir hediye kutusu gibiydi, çocuktuk...Keloğlan da pamuk prenses de mutlu mutlu yaşayordu sonunda, çocuktuk...Tek bir fasülye tohumu ile gökyüzüne çıkılıyordu, çocuktuk...Karpuz kollu fırfırlı bir elbise ya da parlak bir çift rugan ayakkabı bütün gece mutluluktan uyutmayacak güçteydi, çocuktuk...Arife geceleri elimize kına yakardık, cenneti bekler gibi beklerdik bayramı, çocuktuk...Sadece dizimiz uf olurdu kalbimiz değil, çocuktuk...Saçlarımız henüz berberle tanışmamıştı, sık sık bit taramasından geçerdi, çocuktuk... Pijamalarımızı annemiz dikerdi, babamız merdivenleri ikişer ikişer çıkardı, babaannelerimiz şimdi anlatıp andığımız şeyleri henüz yaşardı, çocuktuk...Karanlıkta yanıp sönen mappazulelerde özetlerdik yaradanı, çocuktuk...

*Mappazule : Ateşböceği

15 Ekim 2008 Çarşamba

Ne olurdu?

Uyansam yine, uzun bir yaz tatilinin ilk sabahına.Giysem karbeyaz diz altı çoraplarımı , geçen bayram alınan en yeni giysilerimi.Oynanacak oyunların ve tasasız geçecek günlerin heyecanıyla , sokakta bir yaz boyunca görmeyeceğim arkadaşlarımla sek sek oynayarak beklesem bizi köye götürecek arabanın gelmesini. Ne gam olsa ne keder, hiçbir yalan acıtmasa bu kadar ve hiçbir ihanet kaybettiği misketleri alıp kaçanınkinden ileri gitmese…ne olurdu şu büyümek olmasa…

Bu türkü özetliyor hayatımı, hele de Ümit Tokcan'ın yorumuyla...

Güz mü geldi rengin soluk
Ne tez yaprak döktün ömrüm
Hep ağlarsın boynu bükük
Gözyaşım derya mı ömrüm
ne tadın ne de tuzun var
Ne yaşamakta gözün var
Bülbül gibi güle figan
Etmekten ne çıkar ömrüm
Her kuşun bir yuvası var
Hele bak ne sevdası var
Yaşamaya hevesi var
Neden tadın kaçtı ömrüm
Alem gülüp eğleniyor
Gönlüne sultan arıyor
Seni gören deli diyor
Yataksız yorgansız ömrüm

3 Ekim 2008 Cuma

Senin Kaç Tane Hüznün Var?

Çeşit çeşittir benim hüzünlerim.Herzaman sığınacak bir çeşidi saklıdır çıkınımda.Ayrılığın hüznü, bitişlerin hüznü, sonbaharın hüznü, yaşamanın hüznü, birgün yaşayamıyor olacak olmanın hüznü.....
Acıdan kaçar hüzne sığınırım.O acı gibi değildir.Yaşanması taşınması daha kolaydır.Ayrılığın acısı diyince içini yakan o şey, ayrılığın hüznü denince daha şefkatli, acıtmayan, sarıp sarmalayan bişeylere bırakır yerini.Ondan mıdır en çok hüznü sevişim.Yok sadece ondan değil.Mutluluktan daha renkli, coşkudan daha sadık, umuttan daha güvenlidir ...En çok onun rengi yaraşır yaşamın her yüzüne, en çok o dokunabilir kat kat olup içime saklanmışlara.
İşte bundan ötürü çeşir çeşittir Loya'nın hüzünleri.Ya da hüznün Loyaları...